GELENEKSEL TÜRK GÖLGE OYUNU KARAGÖZ ve KARAGÖZ OYUNLARININ TARİHÇESİ


GELENEKSEL TÜRK GÖLGE OYUNU KARAGÖZ ve KARAGÖZ OYUNLARININ TARİHÇESİ


Gölge oyunu; deriden yapılan tasvirlere arkadan vuran ışığın tasvirlerin gölgesini beyaz bir


perde üzerine yansıtması temeline dayanır.Doğu kültürlerine özgü bir sanat olan gölge oyununun


ortaya çıkışı hakkında değişik rivayetler vardır. Bir rivayete göre Çin hükümdarı Wu (M.Ö. 140-


87) karısının ölümü üzerine derin bir üzüntüye kapılır. Şav Wong adlı bir çinli, hükümdarın


üzüntüsünü hafifletmek için sarayın bir odasına gerdiği beyaz bir perdenin arkasından geçirdiği


bir kadının perde üzerine düşen gölgesini ölen kadının hayali diye sunar.


Bir başka rivayete göre ise Hint’ten çıkmış 4. ve 5. yüzyıllarda Java’ya geçmiş ve buradan da


batı dünyasına yayılmıştır.Gölge oyunu tekniğinin Türk toplumunda ne zaman kullanılmaya


başlandığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bir görüşe göre Çinlilerden Moğollara onlardan da


Türklere geçmiştir. Daha sonra da Türk akınlarının istikametine paralel olarak batıya geçmiştir.


Bu tekniğin Türk halk kültüründe ne zaman Karagöz olarak ortaya çıktığı hakkında değişik


görüşler vardır. Bunlardan en yaygın olanı Sultan Orhan devrinde (1324-1362) Ulucami’nin


inşaatı sırasında Bursa’da geçmiştir. Cami inşaatında çalışan demirci ustası Kambur Bâli Çelebi


(Karagöz) ile duvarcı ustası Halil Hacı İvaz (Hacivat) arasında geçen nükteli konuşmaları


dinlemek isteyen işçiler işi gücü bırakıp onların etrafında toplanır, bu yüzden de inşaat yavaş


ilerlermiş. Bu durumu öğrenen padişah her ikisini de idam ettirmiş.(Bir rivayete göre ise


Karagöz idam edilmiş, Hacıvat ise hacca giderken yolda ölmüştür). Daha sonra çok pişman olan


padişahı teselli etmek isteyen Şeyh Küşterî başından beyaz sarığını çıkarıp germiş ve arkasına


bir şema(ışık) yakarak ayağından çıkardığı çarıkları ile de Karagöz ve Hacıvat’ın tasvirlerini


canlandırıp nükteli konuşmalarını tekrar etmiş. O tarihten sonra da Karagöz oyunları değişik


mekanlarda oynanır olmuş. Günümüzde de Karagöz perdesine Şeyh Küşterî meydanı denir ve


Şeyh Küşterî Karagözcülüğün pîri kabul edilir.D.T.C.F Tiyatro kürsüsü eski başkanlarından Prof.


Metin And’a göre ise, 1517 yılında Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim’in Memlük sultanı


Tumanbay’ın Nil nehri üzerindeki Roda adasında asılışını hayal perdesinde canlandıran bir hayal


sanatçısını, oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın da görmesini arzu ederek İstanbul’a getirmesiyle


gölge oyunu Anadolu’ya girmiştir: “Türkler 16. yüzyılın başında perde gerisinden gölge yansıtma


tekniğini Mısır’dan almışlardır. Mısır oyunlarında birbirinden kopuk sahneler bulunduğu için ilk


başlarda Türk gölge oyunlarında da buna uyulmuştur. Ayrıca, Mısır gölge oyunlarında belirli,


kalıplaşmış kişilere pek rastlanmaz. Nitekim 16. yüzyılda Karagöz ve Hacıvat’ın adını pek


duymayız. Böylece, Mısır’dan alınmış olan bu yeni oyuna zamanla Türk yaratıcılığı katılmış, çok


renkli, hareketli bir biçim verilmiş, kesin biçimini aldıktan sonra da Osmanlı İmparatorluğunun


etki alanı çevresinde yayılmıştır. Böylece gölge oyunu Mısır’a yani geldiği yere bu yeni biçimiyle


dönüp yerleşmiştir. Nitekim birçok gezgin, 19. yüzyılda Mısır’daki gölge oyununu anlatırken,


bunun karagöz olduğunu, Mısır’a Türkler tarafından sokulduğunu ve çoğunlukla Türkçe


oynatıldığını belirtmişlerdir.”* Evliya Çelebi’ye göre ise; Efelioğlu Hacı Eyvad, Selçuklular


çağında Mekke’den Bursa’ya gidip gelen Yorkça Halil diye tanınmış biridir. Bu yolculuklardan


birinde kendisini eşkiyalar öldürmüştür. Karagöz ise Bizans Tekfuru Kostantin’in seyisi olup


Edirne dolaylarında Kırk Kilise’den kıptî Sofyozlu Balî Çelebidir. Yılda bir kez Tekfur kendisini


Alaeddin Selçuki’ye gönderdiğinde Hacıvat ile buluşup konuşurlardı. Gölge oyunu sanatçıları


onların söyleşmelerini gölge oyunu olarak oynatırlardı. Ancak bilindiği gibi Anadolu Selçuklu


devleti 1308–1318 yıllarında son bulmuştur, Evliya Çelebi ise 1611 yılında doğmuştur. Evliya


Çelebi'nin kendi doğumundan yaklaşık 300 yıl önceki bir olay hakkındaki görüşlerinin


güvenilirliği yoruma açıktır. Karagöz ile Hacıvat’ın gerçekten yaşayıp yaşamadıkları ise hiçbir


şekilde ispat edilememiştir.İslam dünyasında bu oyuna zıll-i hayâl (hayal gölgesi), hayâl-el sitare


(perde hayâli) gibi adlar verilmiştir. Bazı islam tasavvufçularının eserlerinde hayâl sahnesi


Dünya’ya, insanlar ve diğer varlıklar perdedeki geçici hayallere benzetilmiş,oyundaki hayaller


nasıl perde arkasındaki sanatçı tarafından oynatılıyorsa, evrendeki varlıkları da görünmeyen bir


yaratıcının hareket ettirdiği anlatılmıştır.16. yüzyılda hayâl oyununun yaygınlığını ve Osmanlı


eğlence sanatlarının başlıcalarından olduğunu gösteren pek çok belge vardır. Şeyhülislam


Ebussuut Efendi’nin (1490-1574) hayâl oyununu ibret gözüyle seyretmenin cezayı


gerektirmeyeceği yolundaki fetvası bunların en önemlisidir.Ebussuut Efendi;Rayetu hayâl al-zılli


ekbera ibrâtın Limen huva fi ilmil-hakikatı râkıŞuhusun ve eşbahun temerru ve tankadîVatefna


serian vel-muhariku bakî.(Gerçek biliminde yükselmek isteyenler için gölge oyununda büyük


ibretler olduğunu gördüm. Kişiler, kalıplar gölge gibi gelip geçiyor ve çabucak yok oluyor, onları


oynatan ise durucu kalıyor) demiştir.17. yüzyılda belgeler daha da çoğalmaktadır .Evliya Çelebi,


Naima gibi yerli yazarların eserlerinden ve o çağda İstanbul’da bulunmuş Avrupalıların anı ve


gezi kitaplarından öğrenildiğine göre ramazan ayında kahvehanelerde, başka zamanlarda da


evlenme, doğum, sünnet düğünü vs. dolayısıyla saray, konak ve evlerde yapılan şenliklerde


oynatılan bu oyunlar Osmanlı toplumunun belli başlı eğlencelerinden biriydi.19. yüzyılda da yine


sarayın ve halk toplantılarının gözde eğlencelerinden olduğunu yerli ve yabancı kaynaklardan


öğreniyoruz. Söz konusu yerli kaynaklara göre, II. Mahmut devrinde şehzadelerin sünnet


üdüğününde geceleri on on bir ayrı yerde Karagöz oynatılmıştır. Abdülaziz ve II. Abdülhamit


devirlerinde bazı Karagöz sanatçıları Mızıkayı Hümayun himayesine alınmışlardır. Bu dönemde


yetişen karagöz sanatçılarının kimisinin tekkelerden (Şeyh Fehmi efendi, Müştak Baba),


kimisinin medreseden (Darphaneli Hafız efendi, Hafız Mehmet efendi). Kimisinin Enderundan


(Enderunlu Hakkı bey, Enderunlu Tevfik efendi), kimisinin katiplikten (Katip Salih efendi),


kimisinin cerrahlıktan (Cerrah Salih efendi), pek çoğunun da esnaflıktan (Yorgancı Abdullah


Efendi, Püskülcü Hüsnü Efendi, Kantarcı Hakkı Efendi, Hamamcı Süleyman Efendi, Yemenici


Andon Efendi, Çilingir Ohannes Efendi) olduğu görülür. Esnek yapısı itibariyle doğaçlamaya ve


güncel olayların işlenmesine son derece açık olan Karagöz perdesi, zamanının en önemli


toplumsal yergi vasıtasıydı. Halkın beğenmediği hükümet kararlarını eleştirdiği ve kamuoyunu


temsil ettiği dönemler vardır. Osmanlı’nın son dönemlerinde Karagöz sanatçıları devlet ileri


gelenlerinden bazılarının hırsızlığını, rüşvetçiliğini vs. perdede canlandırdıkları için bu taşlamalar


çok keskin bulunmuş, oyunlar yasaklanmış, devlet ileri gelenlerinin perdeye yansıtılmaları ağır


cezalara bağlanmış, bu yasaklamalardan sonra Karagöz sıradan, kaba saba bir güldürü


durumuna düşmüştür. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bir süre daha yaşayan Karagöz, zaman içinde


tiyatronun, sinemanın daha sonra da televizyonun hayata girmesiyle tamamen etkisini


kaybetmiştir. Ancak Karagöz oyunlarının etkisini kaybetmesindeki sebep sadece teknoloji


alanındaki gelişmeler olmamıştır. 17. yüzyılda başlayan batılılaşma çabaları yirminci yüzyılın


başlarında etkisini göstermeye başlamış, geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli özelliği olan


doğaçlama geleneği terkedilmiş bunun yerini batı tiyatrolarında olduğu gibi yazılı metinler


almıştır. Yazılı metne bağlı kalarak oynatılan Karagöz oyunları, yeni oyunlar yazılamadığı için


çağa ve insanların kültürel gelişimlerine ayak uyduramamış, eskiden oynatılan oyunların


aynısının tekrar tekrar perdeye getirilmesi insanların ilgisini çekmez olmuştur. Ancak doğaçlama


geleneğine geri dönülmesi durumunda Karagöz eskiden olduğu gibi saygın ve yaygın bir duruma


gelebilecektir, aksi takdirde önümüzdeki on yıllar içinde Karagöz sanatımız tarih kitaplarının


arasında kalıp yok olmaya mahkûmdur. Ne yazık ki günümüzde artık bir avuç gönüllü tarafından


yaşatılmaya çalışılmaktadır.KLASİK KARAGÖZ OYUNLARININ BAŞLICA TİPLERİKaragöz


oyunlarının ortaya çıkışı hakkında kesin olarak ortaya konulabilen bilgilerin olmadığını ve bu


konuda öne sürülen tüm bilgilerin birer varsayımdan öte gidemediğini yazmıştık. Karagöz


oyunları nasıl ortaya çıkmış olursa olsun değişmez bir olgu var ki o da oyunlarda rol alan


tiplemelerin birden bire oyunların içine girmiş olması değil zaman içinde Karagöz perdesinde yer


almış olduklarıdır. Padişah 2. Abdulhamid döneminde tüm tiyatro oyunlarına olduğu gibi


Karagöz oyunlarına da sansür konmasından sonra oyunlarda (ya da geleneksel Türk


tiyatrosunda) eskiden olduğu gibi doğaçlama geleneği yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır.


Çünkü doğaçlama oyunlar yapısı gereği güncel olayların mizahi bir dille seyirciye aktarılması


temeline dayanır ki, doğaçlama oynatıldığında siyasal taşlamalar yapılması tabii ki kaçınılmazdır.


Ancak bu dönemden önce tüm oyunlar doğaçlama oynatıldığından günlük hayatta toplum


hayatında yer edinmiş olan kişiler ya da etnik gruplar Karagöz perdesine yansıtılmışlardır. Bu


açıdan bakıldığında Rum, Arnavut, Rumelili gibi tiplemeler Osmanlı Devletinin genişlemesine


paralel olarak toplum hayatının bir parçası olmuşlar ve bu da Karagöz perdesine yansımıştır.


Karagöz oyunlarında oyun metinlerini ezberlemek yerine tiplerin genel karakteristik özelliklerini


bilmek yeterlidir. Çünkü bu tiplemeler belli olaylar karşısında belli davranış kalıpları sergilerler.


Karagöz dobra, hilesiz, zaman zaman patavatsız, Hacıvat iş bilir kaypak, Tuzsuz Deli Bekir


kabadayı vs.Karagöz konusunda araştırma yapmış kişiler oyunlardaki tiplemeleri çeşitli


sınıflandırmalara ayırmışlardır. Bu sınıflandırmalar genellikle şive taklitleri üzerine kurulmuştur.


Prof Metin And ise bu sınıflandırmayı 11 bölümde yapmıştır;• Eksen Kişiler (Karagöz, Hacıvat)•


Kadınlar (Zenneler, Kanlı Nigar, Salkım İnci, Karagöz'ün karısı, Hacivat’ın Kızı vs.)• İstanbul ağzı


konuşanlar (Çelebi, Tiryaki)• Anadolulu kişiler (Laz, Bolulu, Kayserili, Kürt, Kastamonulu)•


Anadolu dışından gelen kişiler (Arnavut, Arap, Acem)• Müslüman olmayan kişiler (Rum, Ermeni,


Yahudi)• Kusurlu ve ruhsal hasta olan kişiler (Kekeme, Kambur)• Kabadayılar ve sarhoşlar


(Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Sarhoş)• Eğlendirici kişiler (Köçek, Çengi, Cambaz, Hokkabaz)•


Olağanüstü kişiler ve yaratıklar (Cazular, Cinler, Canan)• Geçici, ikincil kişiler ve çocuklar (Çeyiz


taşıyıcıları, Satıcılar vs.)Bu listedeki tiplemeler klasik Karagöz oyunlarında kullanılagelen


tiplemelerdir. Bunların dışında her Hayalî’nin kendine göre yaptığı tiplemeler olabilir. Özellikle


de güncel hale getirilip doğaçlama oynatılan oyunlarda toplumun ilgisini çeken kişiler ya da


varlıklar Karagöz perdesinde yer alabilirler. Bu açıdan Karagöz oyunlarında rol alan tiplemeleri


buradakilerle sınırlamak doğru değildir.KARAGÖZ: Oyunun hiç şüphesiz başrol oyuncusu


Karagöz’dür. Okumamış bir halk adamıdır. Hacivat’ın kullandığı yabancı kelimeleri anlamaz ya


da anlamaz görünüp, onlara yanlış anlamlar yükleyerek ortaya çeşitli nükteler çıkarırken bir


taraftan da Türkçe dil kuralları ile yabancı kelimeler kullanan Hacıvat ile alay eder. Her işe


burnunu sokar, her işe karışır, sokakta olmadığı zaman da evinin penceresinden uzanarak, ya da


içerden seslenerek işe karışır. Dobra, zaman zaman patavatsız yapısından dolayı ikide bir zor


durumlarda kalırsa da bir yolunu bulup işin içinden sıyrılır. Çoğu zaman işsizdir, Hacivat’ın


bulduğu işlere girip çalışır. Değişik oyunlarda rol icabı değişik kıyafetler içinde farklı Karagöz


tasvirleri vardır. Kadın Karagöz, Gelin Karagöz, Eşek karagöz, Çıplak Karagöz, Bekçi Karagöz,


Çingene Karagöz, Tulumlu Karagöz, Davulcu Karagöz, Ağa Karagöz v.s. HACIVAT: Tam bir


düzen adamıdır. Nabza göre şerbet verir, eyyamcıdır. Kişisel çıkarlarını her zaman ön planda


tutar. Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever. Perdeye gelen


hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder.Alın teriyle çalışıp kazanmaktan çok Karagöz’ü


çalıştırarak onun sırtından geçinmeye bakar. Değişik oyunlarda rol icabı değişik kıyafetler içinde


farklı Hacıvat tasvirleri vardır. Keçi Hacivat, Çıplak Hacivat, Kadın Hacivat ,Kahya Hacivat


vb.ÇELEBİ: İstanbul ağzı ile kusursuz bir Türkçe konuşur. Bazı oyunlarda zengin bir bey, bazı


oyunlarda bir mirasyedi, bazı oyunlarda ise zevk düşkünü bir çapkındır. Nazik ve çıtkırıldım bir


tiptir. Elinde şemsiye, çiçek demeti ya da baston olan değişik Çelebi tasvirleri vardırZENNE:


Karagöz oyunundaki bütün kadınlara genel olarak Zenne denir. Salkım İnci, Şallı Natır, Nuridil,


Dimyat Pirinci, Şekernaz, Yedi dağın çiçeği Hasırasıçtının kızı Rabiş, Cemalifer, Hürmüz Hanım,


Dürdane Hanım, Şetaret (Arap halayık), Dilber, Nâzikter. BEBERUHİ: Altıkulaç Beberuhi


lakabıyla anılır.Yaşı büyük aklı küçük idiot bir tiptir.TUZSUZ DELİ BEKİR: Bir elinde içki şişesi,


bir elinde tabanca ya da kama vardır.Olayların karmaşıklaştığı anda gelip kaba kuvvetle olayı


çözer.HİMMET: Kastamonu’lu Himmet olarak da geçer.Sırtında baltası vardır.Kaba saba bir


tiptir.Karagöz oyunlarının en iri tasviridir.Yaklaşık 50 cm boyundadır.MATİZ: Matiz çingenece


sarhoş demektir. Matiz,sarhoş,külhanbeyi tiplerinin hepsi yaklaşık olarak aynı tiplerdir.(Bekri


Mustafa, Bekri Veli, Sakallı Deli, Hımhım Ali, Hovarda Çakır, Kırmızı Suratlı Bakır, Burunsuz


Mehmet, Çopur Hasan, Cingöz Mustafa)TİRYAKİ: Afyon yutup pineklemekle ömür geçiren,


olayın en can alıcı yerinde uyuklayan bir tiptir. (Nokra çelebi)LAZ: Karadenizli, çabuk çabuk


konuşan ağzı kalabalık bir tiplemedir.ACEM: Halıcılıkla uğraşan zengin İranlı tipleme.Bunların


dışında Osmanlı imparatorluğu döneminde yaşayan her tip Karagöz oyunlarında yerini


almıştır.Bu tiplerin başlıcaları şunlardır.BOLULU AŞÇI, RUM, KAYSERİLİ, RUMELİLİ, KÜRT,


YAHUDİ, ARNAVUT(MESTAN AĞA, BAYRAM AĞA, CELO AĞA, RECEP AĞA, ŞABAN AĞA,


RAMAZAN AĞA), ÇERKEZ, ACEM(PÜSER, NÖKER), AK ARAP (HACI FİTİL, HACI KANDİL,


HACI ŞAMANDIRA) ZENCİ ARAP, AK ARAP, ERMENİ, AYVAZ SERKİS, FRENK, İMAM,


HAHAM, DOKTOR, KÜLHANCI, KİLCİ, PİŞEKAR, KAVUKLU, SÜNNETÇİ, HOKKABAZ,


ÇENGİ, KÖÇEK, CAMBAZ, DENYO, SOYTARI, CAZULAR, CURCUNABAZLAR,


TULUMBACILAR, CİNLER, AŞIK HASAN, İSKELE KAHYASI, FERHAT, CANAN, TAHİR,


ÇİNGENE, KARAGÖZ’ÜN OĞLU-(YAŞAR), HACIVAT’IN OĞLU-(SİVRİKOZ), HACIVAT’IN


KIZI, DEDİĞİGİBİ, TAVTATİKÜTÜPATİ, DEMELİ, SEYMENLER, ZÜHRE’NİN BABASI,


ŞİRİN’İN ANNESİ, BOK ANA, HIMHIM, KEKEME, DELİLER, DANSÖZ v.s.

  • GOSTERIMDE SEZON FILMLERI

    SEZONDAKİ SİNEMA FİLMLERİ İÇİN TIKLA script type="text/javascript" src="http://www.sinemalar.com/script/widget.js">